Ana içeriğe atla

24 HAZİRAN RÜYASI

Politikadan ekmek parası kazananların bir kısmı için, Türkiye her zaman, kazan-kazan olmuştur. Onlar için İktidarda yada muhalefette, küçük yada büyük ölçekli bir partinin mensubu olmak çok da önemli değildir! Önemli olan, bütün yolların (Hep Kendilerine) çıkmasıdır. Toplumsal söylemleri, olumsuzda olsa her zaman işlerini yürütmüşlerdir. Bir kolları yurt dışında olsada, çocukları veya torunları yurtdışında eğitim alsalar ve tepemize oturtsalarda yurtdışı için bizleri uyarırlar, kötülüklerinden bahsederler, yurt dışında eğitim almanın ajanlık olduğunu anlatırlar ki hep bizleri korumak için! Her ne kadar gücümüzü halkın oylarından alıyoruz deseler de aslında onlar yönetenler sınıfındadır! Yani her şeyi yapabilme ve hesap vermeme kudretine sahiptirler! Söylediklerinin, yeminlerinin tersini yapabilirler çünkü bizim aklımızın ermediği şeyleri onlar bilirler gibi… Bu toplumun zihninde bir inanış vardır ve çoğu fiilen gerçektir.
Bu, kullanıma açıklığın altında yatan dürtüler veya toplum psikolojisi, nedir acaba? Memleket sevgisi, vatanı koruma sevdası, adamım işi, yalakalıklar, partizanlık, aşırı çıkarcılık, çaresizlik , kimsesizlik, mahalle baskısı, öz güvensizlik, denize düşenin yılana sarılması veya başka bir sebep- neden ilişkisi mi? Doğru bulmayabilirsiniz ancak öyle veya böyle bu davranış eğilimlerinin hepside olabilir sınırlar içerisindedir. Fakat bilinmelidir ki bu olabilirleri zafiyete çeviren ve istismarı kendi lehine çeviren bir grup insanoğlu her zaman var olmuştur. Yönetilen sınıf, kullanılmaya uyanık olmak için eleştirisel düşünmeli, sorgulamalı ve denetim işini iyi yapmalıdır. Kısaca; yönetilen insanların sorumluluklarından kaçmasından dolayı, Yöneten insanların hesapsız kitapsız hareket etmesine imkan sağlayan kapılar sonuna kadar açılmıştır.
Yöneten sınıfların kurnazlığına yaşadığımız yıllardan bazı örnekler vermek istiyorum: Birincisi; onlarca yıldır bu toplumu çok değişik bahaneler ile bölmeye çalıştılar. Sabetaycılar, kalvinistler, dinliler, dinsizler, filancalar falancalar gibi… şimdiki yöntem kriptocular?… Bölmenin altında yatan çok basit ama ilerisi için köleliğe giden hesaplar vardır. Bölme için medyayı yada fısıltı mekanizmasını kullanırlar. Akabinde düşünme yetenekleri kıt olanlar veya açığı olanlar mıknatısın kutuplarından birine çekilirler. Ondan sonra istediğin gibi kullan elemanı!
Aynı kalıptan çıkan bireyler ve onların oluşturduğu bir toplum olabilir mi? Olsa bile hayatın çeşitliliği kalır mı? O halde, tek tip insanlardan oluşan toplum yaratılmayacağını bilecek kadar kurnaz olan politikacılar neden bu imajı oluştururlar? Çünkü gerçeklerden uzaklaştırılan toplumları istediğiniz şeylere, uygun teknikler ile inandırabilirsiniz. Birlik görüntüsü altında kutuplaştırarak onları modern köleler haline getirebilirsiniz…Yönetilenler bunu idrak edene kadar iş işten geçmiş olmakta ve başka bir oyuna geçilmektedir.
İkincisi, “vatan elden gidiyor kaygıları” ile bireyleri uçurum kenarına getirerek toplumu işlenecek hamur kıvamına getirmeleridir. Halbuki Bu vatanın elden gittiğini düşünmek bile Türk’ün tarihini, kültürünü, çilesini, zorda kaldığı zaman mücadele kudretini bilmemektir. Türk genlerini taşımamaktır."Tüten en son ocak" bilincini idrak edememektir. Mesela, 15 Temmuz darbesini taşeron casusluk piyonları becerse idi, sanır mısınız ki Türkiye de hüküm sürebileceklerdi? Günler içerisinde, hem de bütün uzantıları ile beraber hepsi imha edilirdi. Cezaevlerinde yada itirafçı adı altında medyada boy gösterebilirler miydi sanıyorsunuz?
Türk dünyasının eğitim alanında ak sakallılarından bir büyüğümüzün çok uzun yıllar önce bizzat bana söylediği bir bilgiyi sizlere aktarmak isterim: “Oğuz evladım, Orta Asya da ki Türk üniversitelerinin bazı bölümlerini PKK taşeron örgütü ele geçirmiş durumda”. Bu ne demek biliyor musunuz? Balkan ülkelerinin sertifika dağıtır gibi diploma veren paralı üniversitelerinde PKK üyeleri, paraları ile önemli bölümlerde eğitim alıyorlar… Bunun gayesini biliyor musunuz? Fetöcular kadroları ele geçirirken içi boş ama hak etmeden alınan önemli lisanslardan diplomalı,PKK üyeleri hangi ülkede kadrolandılar acaba düşündünüz mü?
Şu bilinmelidir ki içerden yada dışarıdan yapılan düşmanlıklar her zaman olacaktır. Bunu yaşadığımız dünyanın gerçeği olarak bilmeniz sizi daha donanımlı yapacak ve vatan sevginizi istismarcılara kapatacaktır.
Ayrıca Vatan sevgisini politikacılardan öğrenmeyecek ve kandırılamayacak kadar yüzyıllardır Türk genlerini taşıyoruz, merak buyurmayın.
Hem iktidarın hem de muhalefetin çok yanlış tutumları ve tasarrufları olması üzücü ve kaygı verici durumda. Önemli olan Milli Devletin yapılanmasıdır. Önemli olan kimin seçildiği değil, seçilen insanların Türk Devletini binlerce yıllık köklerine uygun onurlu, başı dik olarak adaletle yönetmeleridir. Önemli olan genç zihinlere bilim araştırmaları yapmaları için sınırsız imkanlar sağlanmasıdır.
Dünyanın genç beyinleri, çok güçlü donanımları ve yazılımlarını artan bir ivme ile üretiyor. Yapay zeka bu işin görünen küçük bir kısmı. Türk gençliği, bilim ve teknoloji üretemiyor. Çok zekiler ancak yolları tıkalı. Varsa yoksa hurafeler ve politika ile iktidar ve muhalefet, Türkiye’nin gündemine çökmüş durumdalar. Kaldı ki yukarıda bahsettiğim Türkiye’nin kadrolarını sessizce yıllardır ele geçirmeye çalışanlar varken Devlet olarak bu ülkeyi Arap mülteci akınına uğratmak hangi derin yapının gafletidir. Sayın politikacılar İktidar ehliyetini alınca hep aynı şeyleri yapıyorsunuz. Siz oy derdindesiniz, Bizler milli devlet yapılanması altında adaletle, bağımsız ve insanca yaşamak derdindeyiz. Politikacıların bundan sonra daha samimi ve güvenilir olmasını umut ediyoruz… Kısacası 24 haziran yeni bir ufuk mu yoksa kabusun başlangıcı mı olacak tamamen politikacıların tutumuna ve vicdanlarına kalmış durumda… Saygı ve sevgilerimle. 19Haz2018
Oguz SOLAK/ Uluslararası İlişkiler Böl. Uz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SAVUNMA SANAYİ Kayseri Çalıştayının (!) Ardından... Oguz SOLAK

Çalıştay dan çok, sunum ve bilgilendirme diyebileceğimiz bu toplantının, artı - eksi yönlerini ve gözlemlerimi sizlere aktarmak istiyorum. Milli yapılanma konusunda uzun yıllardır yazan birisi olarak, yapılan her katkıya ve emeğe saygılıyım. Ancak ifade etmeliyim ki milli yapılanma konusunda, aşırı zaman kayıpları ve oyalanmalar, bizi tembelleştirecek ve körleştirecek, tuzaklanmış böbürlenmeler var. Klasik sebeplerin dışında daha önemli olanı da entelektüel birikimleri bir araya getirerek pragmatik hareket edemediğimiz gerçeğidir. Bazı ayrıntıları atlamak, her olası krizde yeniden planlama yapmak zorunda kalmak   ve başa dönmek zaman kaybıdır. Nedir bu, genel olarak önemsiz gibi görünen ama önemsenmesi gereken ayrıntılar:   1-Her kesimde genel olarak özgüven eksikliği ve   akabinde gelen boş övünmeler ve kasılmalar var. 2- Bilgiye ulaşmak yerine tahminler, kaynağı belirsiz haberler, boş inançlar, spekülasyonlar, zanlar, ve zihnimizin yansımaları var. 3- Bizim gibi Fi

Sarıkeçililer ve Karakeçililer

SARIKEÇİLİLER: Bin yıl önce Anadoluyu Türk yurdu haline getirmek için gelen, bazı Oguz boylarının oymakları dır. Akdeniz ve Ege dağlarında yaylanan ve Mersin yöresinde kışlayan bin yıllık geleneğimizin son temsilcileri olan Sarıkeçililer, yüzyıllardır uygulanan politikalar neticesinde fakir ve cahil bırakılmışlardır.Ne belirli bir yaylakları, ne belirli bir kışlakları vardır. Mezarlıkları bile yok, ölüm hangi dağ başında yakalarsa, orada gömüyorlar. Sarıkeçililer, arasında Tü rkuaz göz, sarışınlık çokça yaygındır. Evlad-ı Fatihan namıyla anılan asırlar önce Avrupa'ya yürüyen balkanlardaki soydaşlarımızın çoğu Sarıkeçili Yörüklerinin torunlarıdır. KARAKEÇİLİLER: Oğuzların Kayı boyundan.İsimleri, Karacahisar kalesinin fethi sırasında Ertuğrul gazi tarafından verilen Karakeçililer, Orhan gaziden II. Abdülhamit zamanına kadar dışlanmışlardır. O kadar ki Güneydoğu bölgemizde yaşayan Karakeçililer, Arapça ve Kürtçe konuşmaya ve yüzyıllar içerisinde kaldıkları bu asimilasyon neticesi

KONUMUZ KAYSERİ AMA....

*Bu yazı, 2015 genel seçimlerinde aday olan bir ağabeyimize, destek amacı ile yazdığım ve hazırladığım, o günleri yansıtan görüşlerimdir. Yaklaşık 5 yıl sonra bu yazıyı sizlere sunmamın gerekçesi, 15 temmuz darbesinden 1.5 sene önce yazılmasıdır. Malum , 15 temmuz yaklaştı. O yapıların içinde otlanan ama sonrasında, sütten çıkan ak kaşık gibi olanların, kandırıldık! sohbetlerini vicdanlarında muhasebe etmeleri içindir. * KONUMUZ KAYSERİ AMA: Nisan ayı/ 2 015… Kayseri de yaşamlarını sürdürenlerin; güvenli, huzurlu ve sağlıklı olarak, iyi bir çevrede, aile bütünlüklerini koruyarak, kimseye muhtaç olmadan onurları ve alınterleri ile geçimlerini sağlamalarının en önemli insani hakları olduğuna inanıyorum. Geçmişte olduğu gibi şimdide memleketim ve insanlarının en iyi şartlarda kendileri ve aileleri için gelecek kaygısına düşmeden yaşamlarını sürdürmelerini sağlamak ve onlar için çalışmak, en önemli misyonumuz olacaktır. 4000 yıllık tarihi geçmişi ile dünyanın sayılı

TÜRK olmak mı?... Sahiden mi?

TÜRK olmak mı?... Sahiden mi? ... Uzun yıllardır "Türk olmak" kavramının, toplumsal açıdan nereye oturduğunu gözlemliyorum ve analizlerimin bazılarını zaman zaman sizlere aktarıyorum. Sosyal medyada ki yorumlar, tepkisiz kalışlar bile, bu konuya, toplumsal bakış açısından, bazı tespitleri oluşturmama yardımcı oluyor. Kısa zaman aralığı için, şu tespitlerimi size aktarmak isterim: 1- TÜRK tarihi, kültürü hakkında ve Türk olmak konusunda, özellikle bu konunun savunucu- tarafları! olarak görünen kesimler yada kişilerde derin bir içtenlik yok. Bilgi yerine ezberler, tabular, sanılar ve dedikodular, zihinlerini işgal etmiş 2- Türkiye, Azerbaycan, Türkmenistan, Kırgızistan, Özbekistan, Kazakistan Doğu Türkistan ve bütün Türk topluluklarında, Büyük Atatürk başta olmak üzere, TÜRK olmak sevdası ve şuurunda olan, fiilen bu konuya inanarak mücadele vermiş, az sayıda devlet adamı, bilim adamı ve mütefekkir varolmuş veya var. Diğerleri, bu işi hep politik açıdan kullanmı

SEÇİMLERE DOĞRU... SEÇMEN?

SEÇİMLERE DOĞRU... SEÇMEN? Seçmen, kişisel sorunlarını açıkça sorgulayarak, çözüm yolunu araştırmalı ve ülke meselelerini kendi zaaflarına örtü yapmamalı ve seçim oyununun kurallarına hakim olmalıdır. Dikkat çekmeyen bu durum, aslında bütün sistemimizin en zayıf olan kısmıdır. Bu nasıl düzeltilebilir ? sırasıyla sizlere açıklamaya çalışacağım. Öncelikle, seçmenler kime oy verirse versinler ama oy verdikleri insanların denetimini asla ellerinden çıkartmamalı ve denetim işini sahiden yapabilmeleri için de bazı prensipleri olmalıdır. Şahsi çıkarları için yakalarını ve zihinlerini politik düzene kaptırmamalı ancak toplumsal talepleri için seçilmiş insanları zorlamalı ve taleplerini o yönde iletmelidirler. Mevcut durumda, içinde yaşadığımız toplumun bireylerinin sergilediği davranış kalıpları, geleceğimizi olumsuz olarak etkiledi. Seçtikleri yada öyle zannettikleri kişilerin, kendilerini (seçmeni) temsil edeceğine, seçmen (seçtiklerine) hizmet etmeye başladı. Hani derler ya "ak

16 NİSANDAN ( 2017 referandumu) SONRASI...

Politikacılarımızın davranış temayüllerini dikkate alarak baktığımızda, referandum sonrasında, her iki sonuç içinde, erken seçimlere gidilmesi ihtimali, kaçınılmaz gözükmektedir. Şunu hatırlatmak isterim ki Olağanüstü durumların, hızlı değişimlerin, büyük ikilemlerin, insan yaşamını ve doğal hayatı tehlikeye atan gelişmelerin yaşandığı yirminci yüzyılın devamında “yeryüzünde yaşam” belirsizliğe ve riske girmiş durumdadır. Türk insanının artık dalga geçmeyi bırakıp, sorumluluklarını üstlenmesi, kendine olan öz güvenini tazelemesi, politikacı maşası olmak yerine kişisel ve toplumsal çıkarlarını korumasının "gerçek beka sorunu" olduğunu idrak etmesi, zaruri bir hal almıştır. Halk oylaması sonrası için konuyu, rakamlara ve terimlere boğmadan kısa bir değerlendirme yapmak istiyorum: EVET çıkması durumunda : 16 nisan sonrası, iki partili sisteme yönelim başlayacak iktidar ve muhalefetteki partiler temelinden sarsılacaklardır. Ertelenen Fetö tartışmaları ve diğer iç hesaplaşm

BEYİN GÖÇÜ !

Beyin göçünü önlemek söylemlerinin modası geçmiştir. Çünkü imkanları daha çok olan ülkelere, yüksek verimle çalışabilmek için giden, bu yetenekli insanlarımızın,bize dönme ihtimalleri her zaman vardır .Kaldı ki dışarıya giden beyin gücümüzden kat kat fazlası ülkemizde mevcut olduğu halde, yetenekli insanlarımızı ortaya çıkartıp, ellerinden tutmuyoruz. Yani bir BEYİN EROZYONU meselemiz var. Yetenekli insanların her türlü gereksinimlerini karşılayacak yapılanmalara gitmiyoruz. Tübitak, kobiler, teknoparklar v.s. hepsi de kurulmuş düzenleri olanları, zengin olanları destekleyen yapılanmalardır. Siz Türkiye de hiç duydunuz mu; başarılı fakat maddi gücü sınırlı bir mucide veya mühendise, gel arkadaş bütün ihtiyaçlarını ben karşılıyorum ,sen bu ülke için beyin gücünü ortaya koy diyen bir KURUM. Türkiye de yok. ABD veya İsrail de var. Onlarla bizim aramız daki kalkınmışlık farkının ana teması budur. Hepimiz bunun farkındayız diyeceksiniz. O halde neden harekete geçmiyoruz sor

DERİN TÜRK MİLLETİ !… Oguz SOLAK

DERİN TÜRK MİLLETİ… 700 yıl önce Tarsus'a 500 yıl önce Kayseri'ye gelerek Lala cami bölgesinde, Varsaklar mahallesini oluşturan, Oğuz soyundan gelenlerin şerefli bir ferdi olarak derim ki: Din tacirlerinin İslamı kullandıkları gibi TÜRKLÜĞÜMÜZÜ kullanan; Türkçüyüm, Milliyetçiyim diyen hiçbir parti, vakıf, dernek, muhalif veya devlet-iktidar, bizi gütmeye! bize yol-yordam öğretmeye kalkmasın. Biz bu vatanın asli unsuruyuz. Sizler yönetici olduk, kitleleri peşimize taktık diye bizleri kullanamazsınız, köleleştiremezsiniz  yada başka görüntüler ile Araplaştıramazsınız. Tarihin her döneminde yeni bir albenili senaryo ile karşımızda oldunuz.. .Daha dün  Fetö psikopatları, ülkenin her tarafını satarken görünmez idiniz, bugün Türkün bekasını kurtarıyoruz ile karşımızdasınız. Bu Devlet, Güneydoğuda yıllardır TÜRKÇE öğretemezken, üreyerek istila etmek için 40 ar çocuk! doğururken ortada yoktunuz. Şimdi bize Vatan kurtarmayı öğretiyorsunuz! Bu döngü hiç bitmez biliyoruz.. Yansım

MİLLİ TÜRKİYE?... 21/Ekim/2017... Oguz SOLAK

MİLLİ TÜRKİYE?... 21/Ekim/2017... Oguz SOLAK Milli olmak, sadece nutuk atmak ile olmuyor. Bunları telafi etmek için iyi niyet var ise önce devletin ve hükumetlerin hatalarını görmesi gerekiyor. Uzun yıllar aktarmaya çalıştığımız gerçekleri, parça parça tekrar aktarmak istiyorum. 1- Millileşme konusunda uzun yıllardır, naçizane fikirlerimi ve önerilerimi devletin kilit noktalarına sunan birisi olarak; vatanseverlik konusunda her bireyin sövmek, şikayet etmek yada taraf olmak yerine, fikirlerini (Türkiye’nin menfaatleri için elbette) bir tarafa not almalarını ve uygun zamanda kamusal alanda paylaşmalarını öneririm… Globalleşen dünyada milli karakterlerine sahip çıkan milletler, saygı ve ilgi görmektedir… 2- Milli olmak, sınırları kapatmak, dünya ile ilişkileri sınırlamak değildir. Tam tersine, dünyaya açılmak, diğer ülkelere saygı göstermek ile diplomasi sanatını iyi bilmek ve kullanmak ile zirveyi zorlarsınız. Saldırgan davranışlar sadece, ülkeyi kullanmak isteyen yapıl